Siber dolandırıcılığın küresel manzarası incelendiğinde, mağdurların önemli bir kısmının genellikle eğitimli, teknoloji konusunda bilgili ve banka havaleleri, kartlı ödemeler ve mobil işlemler de dahil olmak üzere dijital ödeme sistemlerine alışkın kişiler olduğu ortaya çıkıyor. Bu eğilim, yüksek öğrenimin mutlaka karmaşık çevrimiçi dolandırıcılıklara karşı bağışıklık anlamına gelmediği bir paradoksa dikkat çekiyor.
Özellikle Birleşik Krallık’ta ve diğer bazı bölgelerde yaşlı nüfusun küçük bir kesimi de bu suçların kurbanı olabilirken, etkilenen bireylerin çoğunluğu genç ve orta yaşlı yetişkinler, özellikle de 14 ila 50 yaş arasındaki kişilerdir. Endişe verici bir şekilde, araştırmalar bu mağdurların yaklaşık %91’inin diploma, lisans derecesi ve hatta lisansüstü yeterlilikler olsun, belirli düzeyde örgün eğitime sahip olduğunu gösteriyor.
Bu dolandırıcılıkların mekanizmasını daha derinlemesine incelemek, rahatsız edici bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Eğitimli bireyler, aşırı özgüven ve siber ortamda gelişen tehditlere ilişkin farkındalık eksikliğinin birleşimi nedeniyle özellikle savunmasız hale gelebilir. Pek çok mağdur, eğitim geçmişlerine rağmen siber suçlular tarafından kullanılan taktikleri tam olarak anlayamayabilir ve bu da onları kimlik avı saldırıları, sektörlere ayırma, dijital tutuklamalar, iş dolandırıcılıkları ve diğer kötü niyetli faaliyetler de dahil olmak üzere çeşitli planlara karşı savunmasız hale getirebilir.
Bu dolandırıcılık çabalarının arkasındaki örgütler genellikle iyi koordine edilmiş gruplardır ve sıklıkla Kuzey Kore, Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerdeki devlet destekli kuruluşlarla bağlantılıdır. Bu bilgisayar korsanlığı grupları genellikle Batı ülkelerindeki işletmeleri ve bireyleri hedef alarak gizli bilgileri ele geçirmeyi, kritik ağları bozmayı, fidye talep etmeyi veya saygın şirketlerin itibarını zedelemeyi amaçlıyor.
Bu bağlam göz önüne alındığında, yüksek öğrenimin bir şekilde siber tehditler karşısında artan kırılganlığa katkıda bulunduğu sonucuna varılabilir. Ancak bu yorum temelde yanlıştır. Sorunun kökü bireylerin eğitimsel kazanımlarında değil, bireylerin, iş dünyası liderlerinin ve benzer şekilde politika yapıcıların benimsediği zihniyette yatmaktadır. Eğitimli bireylerin bir şekilde aldatmaya karşı bağışık olduklarına dair yaygın bir varsayım var ve bu da tehlikeli bir kayıtsızlığa yol açıyor.
Siber dolandırıcılıkla ilişkili riskleri azaltmak için bireylerin ve kuruluşların proaktif önlemler alması önemlidir. Çevrimiçi ortamda dikkatli olmak, dijital işlemler yaparken dikkatli olmak ve siber hijyenin temel ilkelerine bağlı kalmak, bu sinsi suçların kurbanı olma olasılığını önemli ölçüde azaltabilir.
Özetle bireyleri siber dolandırıcılığa maruz bırakan şey eğitimin kendisi değildir; daha doğrusu, aramızdaki en eğitimli olanları bile riske sokan şey, farkındalık eksikliği ve zarar görmezlik konusundaki yanlış algıdır. Siber güvenlik konusunda dikkatli olma ve eğitim kültürünü teşvik ederek kendimizi ve topluluklarımızı dijital dünyaya yayılan tehditlerden daha iyi koruyabiliriz.
Reklam